Denizci Kitaplığı

Türk Denizciliğinin Belleği

Kapdan Paşa

Kapdan Paşa

Kapdan Paşa

Yazar: Adolphus Slade

Çevirmen: Osman Öndeş

Boğaziçi Yayınları

311 Sayfa

Karton Kapak – 3. Hamur

Boyut: 10.9 x 19.4

1973

Kitap Hakkında

Türk – Rus Harbinin başlangıcında Osmanlı imparatorluğu tam bir hüsranla karşı karşıya bulunuyordu. Sultan III. Selim ile başlıyan islahat hareketleri, Padişahın hayatına kasdeden hainlerin elinde akamete, uğramış, Sultan Il. Mahmud ise büyük bir şevk ve gayretle devletini batı medeniyeti seviyesine ulaştırma gayretine girişmişti.

Sultan III. Selim’in kendi evladı olmadığından, şehzade Murad ihtimamla yetiştirilmiş ve devlete hayırlı olması için gereken terbiye verilmişti. Türkiye’de ilk kıyafet inkılabını yapan padişah, Il. Mahmud’dur. Sarık ve cübbeyi yasaklamış, devlet memurlarının fes, pantalon ve ceketten müteşekkil elbise giymeleri mecburiyetini koymuştur.

Yelkenden buhar devrine geçiş, “Takvim-i Vakayi” adındaki ilk gazetenin neşri, klasik müzik icra eden «Mızıka-yı Hümayun» un devrin ünlü icracılarından Donizetti yönetiminde kurulması, Harbiye ve Tıbbıye gibi köklü eğitim müesseselerinin teşkili, Sultan Il. Mahmud’un başarılarından bazılarıdır. Türkiye böyle bir ilerleme ortamında iken, gerek bir kısım fanatiklerin gösterdiği direniş hareketleri, gerek Rusya’nın Türkiye’yi istila arzusu, diğer büyük devletlerin sinsi oyunları arasında devleti felaketlere sürüklemiştir. Sir Adolphus Slade’in seyahatnamesini daima bu açıdan görmek lazımdır.

Hatta, Rus harbinin başlangıcında Yeniçeri Ocağı lâğvedilmiş, Türk donanması Navarin’de pek iğrenç bir tecavüze maruz kalıp, yakılmıştı. Rus orduları hudutlarımızda yığınaklar yaparken, Fransızlar Mora yarımadasını işgal etmişler, Rumlar isyan bayrağını açmışlardı.

Sultan II. Mahmud devrinde müşavir olarak hizmet görmüş olan Mareşal Baron von Moltke ‘Yeni Nizam’ askerini şöyle tarif etmektedir: «Ordunun yeni askeri şark sistemi giyimden kurtarılıp bir Avrupalı asker gibi giydirilmişti. Askerin üzerinde kalçalara kadar inen bir kaput bulunuyor ve kaputun ön tarafı eteklere kancalanıyordu; başlarında sarık yerine Şobara denilen başlıklar vardı. Bunlar, kavun biçiminde sipersiz ve muhtelif renklerdeydi. Bellerinde birkaç kere sarılı kırmızı bir şal kuşak bulunuyordu. Ayaklarında şalvar olup, yukarı tarafları bacaklara doğru getr şeklinde dar idi. Getrler su geçmez keçeden imal edilmişlerdi. Ayakkabıları geniş ve kırmızı deriden yapılmıştı. Keçe kaputların yakaları geniş olup, fena havalarda başı muhafaza eder ve iyi havalarda arkaya doğru sarkardı. Tüfekler Fransız, süngüler Belçika imâlatıydı. Kılıçları pek kavisli ve pala biçimli, hartuç çantaları son model, elbiseleri iklim şartlarına uygun idi.»

Giyimi Avrupalıya benzeyen bu ordu, daha doğru dürüst bir eğitim göremeden savaşa girmek zorunda kalmıştır. Sir Adolphus Slade bize bu günlerin havasını naklederken, birçok gerçekleri acı yönleriyle de vermektedir. Ancak maksadı, hayranlık duyduğu Türk toplumunu yermek değil, ilerlemek isteyen bir devletin halihazır seviyesini göstererek karşı karşıya bulunduğu tehlikeleri bu vesileyle izah etmektir. Bu konuda, daha emin bir bilgi verebilmek için, yine batılı bir yazar ve ayni devrin ünlü kişilerinden olan Baron von Moltke’nin «The Campaing in Balkans» adlı eserinden bazı bölümler nakletmek istiyorum:

«Şurası kesinlikle bilinen bir gerçektir ki, Sultan Il. Mahmud reâyâsına, kendisinden evvel gelen padişahlardan çok üstün bir şekilde ilgi ve şefkat gösterdiği halde Rumlar, bilhassa Rusların kışkırtması sebebiyle, kendilerine zulüm ve eziyet edildiği tarzında beyanlarda bulunuyor ve dünyanın ilgisini çekmeye çalışıyorlardı. Eğer, sultan kendi tebaasının isyanını haklı gören anlaşmayı imzalamış olsaydı, İngilizler Türklere yardıma gelirler miydi?

Türklerin Karadeniz’de hakimiyet kurmaları, pek önemli bir mesele idi. Halbuki 1829 da Karadeniz’deki Rus donanması üç ambarlı 11 kalyon, 60 toplu 8 fırkateyn ve 12 korvetle daha birkaç küçük tonajlı gemiden ibaretti. Bütün filonun 1800 topu mevcut olup, ana üsleri Sivastopol’du.

Amiral Hayden komutasındaki Akdeniz Rus Filosu, Çanakkale Boğazını abluka altına almış bulunuyordu. Eğer Amiral Malcolm komutasındaki İngiliz donanması Türk donanmasına iltihak etmiş olsaydı, şüphesiz Ruslar Türklerin bağımsızlığına böylesine ağır bir darbe indirmek imkanını bulamıyacaklardı. İngiliz siyaseti, daima kendi menfaati yönünde faaliyet göstermeye alışmıştır. Fakat, 1829 yılında İngiliz diplomatlarının Türkleri tek başlarına bırakmakla işledikleri hata, ileriki yıllarda bütün dünyanın felâketini mucip olacak bir Rus istilâsına zemin hazırlamıştır.»

Papuççu Ahmed Paşa’nın Kapdan Paşalık gibi çok önemli bir mevkie getirilmesi, Sultan Il. Mahmud devr-i saltanatının sayılı hatalarından biridir, fakat evvelki devirlere bakılırsa ilki değildir. Ancak, Ahmed Paşa memleketinden geldikten sonra Galata, Voyvadılığına varıncaya kadar muhtelif emniyet hizmetlerinde görev almış, Yeniçeriliğin kaldırılmasında dirayetli bir idareci olduğunu ispatlamıştı. Kendisinin Türk deniz kuvvetlerinin başına donanma komutanı olarak getirilmesi, ilmi eğitim sisteminin yokluğu neticesidir. Türkiye bu tarz tayinlerin, adama göre mevki kayırmanın çok zararını görmüştür, Ne var ki, meseleye bir de vak’anın cereyan ettiği devrin ilmi seviyesi açısından bakarsak, Papuççu Ahmed Paşa gibi daha nice devlet adamının okuma yazma bilmediğini, fakat buna rağmen devlete çok hayırlı hizmetler ifa ettiğini görürüz. Bu sebeple, Ahmed Paşa’nın bir papuççu oluşu ve okuma yazma bilmeyişi yadırganmamalıdır.

Sir Adolphus Slade’in renklendirdiği bir devrin tablosunu çizmeye çalıştık. Zaten maksadımız bir tarih dersi vermek değil, tarih sevenlere Sir Adolphus Slade’in seyahatnamesinde yaşadığı günleri nakletmektir. Eğer, bu eseri okurken, satırları arasında Papuçcu Ahmed Paşa’nın kalyonuyla Karadeniz’e yelken açabiliyorsanız, Boğaziçi’nin muhteşem manzarasına hakim olan unsurları hayal edebiliyorsanız, sizi dinlendiren bu hayaller ardında eser, maksadına ulaşmış olacaktır.  – Osman ÖNDEŞ

 

Yorumlar

İlk Yorumu Ekle

DENİZCİ KİTAPLIĞI