Yazar: Burçak Evren
İnkılap Kitabevi – Seçkin İstanbul Kitapları
247 Sayfa
ISBN: 9789751016515
Boyut: 22.0 x 25.5
Kuşe Kağıt
2000
(görsel: idefix.com, bilgi: idefix.com, oktayaras.com, inkilap.com)
Osmanlı denize küskün müydü? Yoksa üç bir yanı denizle çevrili olan ve nice denizlerde hüküm sürmüş bu devlet denizleri ve okyanusları yalnızca zafer peşinde koşan kadırgaların savaş oyunları oynamasına, zaferler kazanıp ülkeler fethetmesine olanak sağlayan bir suyolu olarak mı görüyordu?
Elbetteki hayır… Eğer böyle olsaydı; yenilmez donanmalar kurup, nice zaferlere imzalar atan sayısız kaptan-ı deryaları, kahraman leventleri yetiştirmekle yetinir, Boğaz’ın o güzelim kıyılarına, hatta onun ta içine o görkemli saraylarını, yalılarını, sahil evlerini yaptırıp, dünyada eşine benzerine rastlanmayacak denli güzellikte ve çeşitlilikte olan deniz taşıtlarına gereksinim duyar mıydı?
Deniz bir bakıma Osmanlı’nın içinde, ama o denli de uzağında idi. Ama yine de gerçek odur ki, Osmanlı denizlerde savaşmaktan, saraylar – yalılar kurup onu seyretmekten, üzerinde saltanat ya da kayıklarıyla dolaşmaktan fırsat bulup içine girmeyi, onunla örtüşüp, onunla kucaklaşmayı, bunların da ötesinde mutfağına deniz ürünlerini sokmayı çok, ama çok sonraları fark etti. Nedenleri ise hep bildik şeylerdi: Günah, ayıp, gelenek vs… Beyaz tenin makbul sayıldığı, yazın bile bırakın yüzü, bedenin bile yaşmak ve ferace üstünde şemsiyelerle korunup gizlendiği bir yaşam biçiminde, güneşin, kumun, denizin serin tuzlu sularının lafı mı olurdu? Deniz, Osmanlı’ya o denli uzaktı ama ya tatlı sular? Küçüksu, Göksu, Kâğıthane… Osmanlı uzun süre denize olan hasretini, tatlı sularda oynaşarak, eğlenerek, avunarak gidermeye çalıştı. Özel günlerde denizdeki fener alayları, donanma şenlikleri ise şan olsun, şenlik olsun diyeydi. Denizin içinde olup da, denize bu denli uzak olmak yalnızca alışılmış ve sınırlandırılmış yaşam biçimden ötürüydü…
Yorumlar
İlk Yorumu Ekle