Bafra Feneri; ülkemizin en bilinen, çok sevilen ve kitaplara geçecek kadar meşhur olan feneridir. Bu kitapta anlatılan, Bafra Feneri bekçisiyle oğlunun hikâyesidir. Bafra Feneri’nde bekçilik görevi yıllardır babadan oğula geçmektedir ama…

Ya oğul artık istemezse?

Gelmiş geçmiş en eski fener, İskenderiye Feneri’dir; olağanüstü merceği, kulaktan kulağa yayılan efsaneleri ve devasa yapısıyla dünyanın yedi harikasından biridir. Kahramanımız Can, onun hikâyesini dinlediğinde çok etkilenir. Fenerlerin ihtişamına hayran kalır. Can’ın gözünde fenerler; sakladıkları gizemler, bekçileri, yol arkadaşları, denizin ortasında göz kırpan gemiler hakkında çocuklara anlatacak müthiş öyküleri olan birer masalcıya dönüşür.

“Açıkta bir tekne, sahipsizmiş gibi sallanıp duruyordu. Yelkenlerinden sadece ana yelken açıktı. Cenova yelken direğe sarılıydı. Deniz fenerinin ışığı tekneden görünüyordu. Zifiri karanlığın içinde, bu kötü havada bu ışık inanılmaz bir kurtarıcıydı. O an Can, deniz fenerinin ışığının sadece bir yol gösterici değil aynı zamanda karanlıkta kaybolan denizcilerin içinde yeşeren bir umudun ve sevincin sembolü olduğunu anladı.”